Gebze’deyim. Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş’ın belediye başkanı adayı olduğu yerde. 30 yıldır sağ iktidarların seçim kazandığı bir yerde, CHP ve DEM’in de desteğiyle TİP’in ve Baş’ın yarattığı havayı merak ediyorum. Kendisiyle buluşma randevusu ayarladığımda henüz Gökhan Zan olayı ortaya çıkmamıştı. Duymayan kaldı mı bilmiyorum ama kısa bir özet geçeyim. TİP’in Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı Zan’ın adının karıştığı adaylık sürecindeki parasal ilişkiler iddiaları.
Önce haberi yayınlanan, ardından TİP’in adaylığını geri çektiğini duyurduğu, dün de SözcüTV’de Zan’a ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarını yayınlandığı süreç. Türkçe ve Arapça konuşulan ses kaydında, Turgay Kocakaya isimli kişi tarafından AKP Hatay İl Binası’ndan arandığı iddia edilen Zan'a, adaylıktan çekilmemesi için 3 milyon dolar öneriliyor. Zan olduğu iddia edilen kişi ise 5 milyon dolar, TRT’de spor yorumculuğu, Hatayspor’da sportif direktörlük konularında pazarlık ediyor.
Dolayısıyla Erkan Baş’ın Gebze sokaklarında yaptığı seçim çalışmaları, buradaki izlenimlerim ve alandaki söyleşiyi yarına bırakıp bugün Gökhan Zan bölümünü aktarıyorum…
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş ile T24 yazarı Murat Sabuncu
"Bundan sonrası gerçekten bizim sorumluluğumuz değil"
- Önceki geceden beri Gökhan Zan tartışılıyor biliyorsunuz. Gökhan Zan’a ait olduğu söylenen ses kayıtları ortaya çıktı. Bir para pazarlığı duyuluyor bu konuşmalarda. Kendisi bunun montaj olduğunu söylüyor. Siz kendisini adaylıktan çektiniz. O, “Ben devam edeceğim” diyor. Nasıl gelindi bu duruma, siz olayı nasıl tespit ettiniz?
Şimdi başa dönelim. Bizim sonuçta Hatay’da esas olarak Defne, Samandağ, Arsuz’da ve İskenderun’da ilçeler düzeyinde ciddi bir oy potansiyelimiz vardı ve kazanmaya odaklanmıştık. Biz seçim takvimi başlamadan önce Hatay’da; özellikle Samandağ ve Defne’nin yanında da Arsuz’u, Antakya’yı, İskenderun’u ekleyebilir miyiz; ilçe belediyelerini kazanabilir miyiz diye başladık çalışmaya. Fakat sonuçta Hatay bir deprem yaşadı ve depremden sonra orada pek çok şey değişti. Biz bir yılın üstünde zaman geçince belki unuttuk depremi ama Hataylılar depremi hala yaşıyorlar. Yerel seçim de depremle birlikte tartışılıyordu. AKP zaten depremin bir felakete dönüşmesinin Türkiye çapındaki sorumlusu. Diğer tarafta ise 15 yıldır belediye başkanlığı yapan bir kişi var. Ve Cumhuriyet Halk Partisi bizim açımızdan açıkçası şaşırtıcı bir biçimde onu tekrar büyükşehir adayı gösterdi. Hatay halkı aslında “iki deprem suçlusu” arasında bir tercihe mahkûm edilmek istendi. Biz bunu en azından Hatay halkına karşı bir saygısızlık olarak değerlendirdik ve “Ne yapabiliriz?” sorusunu sorduk. O aşamada buna tepki gösteren çeşitli kanaat önderleri, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ile görüşmeler yaptık ve Hatay’ı bu deprem enkazından çıkartacak, ayağa kaldıracak bir alternatifin nasıl buluşabileceğine ilişkin konuştuk. “Bağımsız adaylık olabilir, biz onu da destekleyebiliriz” gibi bir yaklaşımımız da olmuştu. Çeşitli isimler konuşuldu ve depremde ismi öne çıkan, Türkiye İşçi Partisi’yle hiçbir ilgisi olmayan farklı bir siyasi partinin daha önce adayı olmuş Gökhan Zan ismi bize aday olarak önerildi. Biz üyemiz olmamasına, dünya görüşümüz ortaklaşmamasına rağmen Gökhan Zan’ın Türkiye İşçi Partisi adayı olmasını kabul ettik. Çünkü bir şeyi göstermek istiyorduk: “Burada parti olarak kendimize bir beklentimiz yok. Türkiye İşçi Partisi bir şey kazansın istemiyoruz. Bu tabloyu değiştirelim.” Temel amaç buydu ve bu iddiayla çıktığımız bir yolculuktu aslında. Geldiğimiz aşamada çeşitli iddialar; ses kayıtları falan konuşulmaya başlanınca Hatay örgütümüz tarafından Genel Merkez’imize iletildi bunlar. Biz bunu doğrudan muhatabıyla konuştuk. Arkadaşlarımız orada bir değerlendirme yapmak için bilgi almak istediler. Bir kısmı için “montaj” dendi. Bir kısmı için “Ben görüşmeyi yaptım ama içeriği şuydu” dendi. Açıkçası gerçekten şu aşamada da “Şöyle bir suç var diyemiyorum” fakat bizim açımızdan şeffaflık ve temiz siyaset bütün Türkiye’de en hassas olduğumuz noktalardan bir tanesi. İlkesel bir duruşumuz var ve bizim bilmediğimiz bir ilişkinin kurulmuş olması da bu kararı almamız için yeterli. O yüzden, bu kadar “temiz siyaset, şeffaflık” derken herhangi bir kirli ilişkinin gölgesinin bile Türkiye İşçi Partisi’nin üstüne düşmesi; hele Hatay gibi halkın hala temiz suya muhtaç olduğu bir yerde böyle bir tartışmanın parçası olması bizim açımızdan kabul edilebilir bir şey değildi. İlkeli bir duruş sergilemek gerektiğini düşündük. Çıktık, durumu açıkça yurttaşlarımızla paylaştık. Bizim açımızdan durum budur. Bundan sonrası gerçekten bizim sorumluluğumuz değil, mahkemeler karar verecek. Bundan sonra Gökhan Zan kendisine kumpas kurulduğunu iddia ediyorsa bunu ispatlayacak. Başka bir şey varsa bu açığa çıkacak. Belki başka partiler, başka insanlar için bunlar çok normal şeyler olabilir ama bizim kabul edebileceğimiz şeyler değil. Bunu da yurttaşlarımızla açıklıkla paylaşmayı bir sorumluluk olarak gördük. Şunu yapabilirdik; “görmezlikten, duymazlıktan” gelebilirdik. Belki o şantajlar başarıya ulaşırdı ve örneğin bunlar hiç yayımlanmayabilirdi, konuşulmayabilirdi ama biz bunu kendimize yakıştıramadık.
- Anladığım, sizin partiden herhalde genel başkan yardımcıları bu iddialar ortaya çıkınca doğrudan Gökhan Zan ile görüşme yaptı.
Zaten Hatay’da Parti Meclisi üyelerimiz başından beri oradalar. Arkadaşlarımız yaptığı görüşmelerden edindikleri izlenimi bizimle paylaştılar. Sonunda bir Parti Meclisi toplantısında durumu bütün şeffaflığıyla arkadaşlarımızla paylaştık ve en doğrusunun bu olduğuna kanaat ettik.
"Yanda bir kişisel ajanda tutmak doğru bir şey değil"
- Sizin az önce söylediğinizi tekrarlayarak bir daha sorayım. Bir kısmının “montaj olduğunu” söylüyor ama bir kısım görüşme olmuş ama öyle mi?
Tabii teknik ayrıntısına çok vakıf değilim. Bu kriminal inceleme sonucunda ortaya çıkacak ama “deep fake” dedikleri bir uygulamayla yapıldığını söylüyor ama kimi konuşmalarda da “Ben bu seçimi kazanamazsam da kendi geleceğimi düşünmem gerekir” gibi birtakım ifadeleri de bizim arkadaşlarımıza söylüyor. Burada birincisi seçimi kazanamamak durumu; bizim açımızdan buna göre bir plan yapılması zaten kabul edilebilir bir şey değil. İkincisi siyasi mücadele sırasında insanlar birtakım fedakarlıklarda bulunabilir, buna cüret ederek siyasete girilir zaten. Bir tavır alıyorsanız bunun hepimiz açısından belli bedelleri var ve bunu göze almak gerekir. Yani yanda bir kişisel ajanda tutmak doğru bir şey değil. Bakın çok açık söyleyeceğim, burada iki taraf açısından da; yani AKP açısından da Lütfü Savaş cephesi açısından da her tür müdahalede bulunulabilecek bir dönemde yapabileceğiniz tek şey vardır: Kendi kararlarınızı kendiniz alırsınız. Yurttaşla şeffaf biçimde bunları paylaşarak yol yürürsünüz. Yapılabilecek başka bir şey yok. Bu kirli siyaset alanında gizli kapaklı yürümemek gerekir.
- Sizin görüşen ekibiniz konuşma kaydı iddialarının dışında kişisel ajanda vurgusundan da rahatsızlık duydular.
“Seçimi kazanamazsam ileride ne yapacağımı da düşünmem lazım.” Burada “kazanamamak” da bizim açımızdan problemli bir durum. Tabii ki her yerde seçimi yüzde 100 kazanacağımızın garantisi yoktur ama buna göre plan yapmak doğru değildir. Çünkü biz bir seçime giriyorsak birisine kaybettirmek için girmeyiz. Biz o seçime kendimiz kazanmak için gireriz.
"Bizim seçilmiş bir Hatay milletvekilimiz var, hâlâ cezaevinde"
- Gökhan Zan aday yapıldığı zaman siz “sizin gibi düşünmese de deprem sürecinde Hatay için yaptıklarını” vurguladınız. İYİ Parti’den daha önceki adaylığı ile ilgili eleştiriler ya da Bekir Ağırdır’ın ‘sol popülizm’ yaptığınıza dair tespitleri de oldu. Artık düne dönmek imkânsız ama bugün TİP içinden bir aday çıkarmanın daha doğru olduğunu düşünüyor, böyle bir özeleştiri yapıyor musunuz?
Şunu söyleyeyim; TİP’li bir aday olması meselesinde hiçbir düşüncem yok. Bir parti üyesini aday gösterseydik bu başka bir anlama gelirdi. Bu süreçte Türkiye İşçi Partisi kendi adına bir arayış içerisinde fikir ortaya çıkarabilirdi. Bu kendini düşünmek olurdu. Biz kendimiz için değil, 6 Şubat’taki o yıkımdan sonra sokakta birbirine yardım eden Hatay halkının temsilcisi olma iddiasıyla yola çıktık. Bunu da birkaç defa söyledim, belki de tam bu nedenle, belki de aşırı hassasiyetimiz nedeniyle bizden olmayan birisini aday gösterdik. Ben bu tercihin duruşumuzu göstermesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Sonuç itibarıyla aldığımız bu karar da yine duruşumuzla ilgili. Dediğim gibi belki başka partilerde bu tarz ilişkiler normal karşılanabilir seçim sürecinde. Herkes açısından söylüyorum, “Düşmanımın düşmanı dostumdur, ben ona daha yakınım, buna daha uzağım, dolayısıyla şununla ilişki kurabilirim, bununla kuramam, onunla böyle kurarım bununla böyle kurarım” gibi yaklaşımların hepsine kendi anlayışımız gereği karşı duruyoruz.
- Peki şimdi ne olacak Hatay’da TİP adına? TİP ne yapacak?
Biz şunu yapacağız, bir kere biz Defne’de, Samandağ’da, Arsuz’da, Antakya’da hâlâ çok iddialıyız ve oraları kazanmak için mücadele devam ediyor. Oralarda belediyemiz, listelerimiz güçlü listeler ve seçimi kim kazanırsa kazansın Hatay’da bu mücadele devam edecekse Türkiye İşçi Partisi’nin Hatay Büyükşehir Belediye Meclisi’nde güçlü bir grupla temsil edilmesini sağlamamız lazım. Ki Hatay halkına verdiğimiz sözü devam ettirebilelim. Biz seçim sonuçları ne olursa olsun, Hatay’da 6 Şubat’ta yan yana gelen insanların, bize oy versin vermesin bütün Hatay halkının hak ettiğini alabilmesi için, iktidar kim olursa olsun ona karşı mücadele etmeye ve Büyükşehir Belediye Meclisi üyelikleri başta olmak üzere kazanmak için çalışmaya devam edeceğiz. Diğer taraftan bizim seçilmiş bir Hatay milletvekilimiz var. Hâlâ cezaevinde. Biraz yerel seçim gündemi nedeniyle kamuoyu hızlıca unutuyor ama biz o uğradığımız haksızlığı, mağduriyeti de içimize sindirmiş durumda değiliz. Onu da kabul etmeyeceğiz. Oradan da kavgayı devam ettireceğiz.
"Sütte leke olur, bizde leke olmaz"
- Peki Hatay’da yaşananın Türkiye İşçi Partisi’ne genel anlamda bir zarar verdiğini düşünüyor musunuz?
İlk başta belki anlaşılamadı, anlaşılamaz. Ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim Türkiye İşçi Partisi için: Sütte leke olur, bizde leke olmaz. Dolayısıyla biz o kadar temiziz, o kadar şeffafız ki küçücük bir gölge bile hemen belirginleşir ve Türkiye İşçi Partisi bunun cezasını kendisi keser. Bu bence tersten, yurttaşlar açısından “siyasette olması gereken duruş” diye değerlendirilecek. Belki bugün hemen değil ama önümüzdeki günlerde o sosyal medya şehvetinin, haberin hızlı yayılma telaşının ortadan kalktığı, tozun dumanın dağıldığı bir yerde Türkiye İşçi Partisi’nin bu duruşu Türkiye siyasetine örnek bir duruş olarak geçecek. Ve şu anda bizim kazanacağımız belediyelerde en küçük bir hırsızlık, yolsuzluk, kayırmacılık olmayacağına ilişkin iddiamız bir kez daha ispatlanmış oldu. Biz herhangi bir yanlışa asla göz yummayacak bir partiyiz.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|